Sude
New member
İzale-i Şuyu (Ortaklığın Giderilmesi) Nasıl Engellenir? Deneyim, Eleştiri ve Gerçeklik Üzerine Bir Değerlendirme
Bir aile mirasının ardından yaşadığımız bölünmeler, beni yıllarca düşündürmüştü. Evlerin duvarları değil, insanların arasında kurulan bağlar yıkılmıştı. “İzale-i şuyu” davası — yani ortaklığın giderilmesi — bizim için sadece bir hukuki süreç değil, bir aile içi kopuşun adıydı. Kardeşimin “hakkımı istiyorum” deyişiyle başlayan dava, bir anda duygusal bir savaşa dönüştü. O zaman anladım ki bu mesele, sadece taşınmazların paylaşımı değil; toplumsal, ekonomik ve hatta psikolojik ilişkilerin iç içe geçtiği karmaşık bir yapıydı.
İzale-i Şuyu Nedir ve Neden Bu Kadar Tartışmalı?
İzale-i şuyu, Medeni Kanun’un 698 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bir haktır. Ortak mülkiyetin (örneğin miras kalan bir arsa, ev veya tarla) paydaşlar arasında anlaşma yoluyla bölünememesi halinde, mahkeme kararıyla satış veya taksim yoluyla sona erdirilmesini sağlar. Ancak işin teorisiyle pratiği arasındaki fark, toplumsal ilişkilerin gölgesinde büyür.
Birçok hukukçu, izale-i şuyunun mülkiyet hakkını koruduğunu savunur. Ancak sosyolojik açıdan bakıldığında, bu dava biçimi genellikle yoksul veya orta sınıf ailelerde büyük çatışmalara neden olur. Aile içi miras paylaşımı çoğu zaman ekonomik değil, duygusal bir denge meselesidir. Özellikle Türkiye gibi toplumsal dayanışma kültürünün güçlü olduğu ülkelerde “ev”, sadece bir taşınmaz değil; aidiyet, emek ve hatıradır.
Peki, böylesine duygusal bir zeminde gelişen bir süreci “nasıl engelleriz”?
Engellemenin Hukuki Boyutu: Stratejik ve Akılcı Yaklaşımlar
Erkeklerin bu süreçte genellikle daha stratejik ve çözüm odaklı davrandığını gözlemledim. Bu, duygusuzluk değil; daha çok “kaybetmemek” içgüdüsüyle şekillenen bir rasyonellikti. İzale-i şuyuyu engellemek isteyen bir tarafın ilk adımı, hukuki zemini sağlam kurmaktır.
1. Ortak mülkiyeti paylı mülkiyete çevirmek:
Eğer taşınmaz elbirliği mülkiyetindeyse (örneğin miras kalan mal), mirasçılar arasında pay oranlarını belirleyip tapuda paylı mülkiyet oluşturmak ilk savunmadır. Çünkü bu durumda her paydaş kendi hissesini yönetebilir.
2. Ön alım (şufa) hakkını korumak:
Paylı mülkiyette, paydaşlardan biri payını üçüncü bir kişiye satarsa, diğer paydaşlar şufa hakkını kullanarak o payı aynı koşullarda satın alabilir. Bu, dışarıdan biriyle ortaklığı engellemenin yasal aracıdır.
3. Kat mülkiyeti kurulması veya ifraz işlemi:
Taşınmaz teknik olarak bölünebiliyorsa, mahkemeye gitmeden önce ifraz (ayırma) işlemiyle her paydaşa ayrı bir kısım tahsis edilebilir. Bu, izale-i şuyu davasına gerek bırakmadan ortaklığı sonlandırır.
4. Sözleşme veya feragatname düzenlemek:
Taraflar aralarında iyi niyetli bir paylaşım protokolü veya feragat sözleşmesi yaparak, ileride dava açma hakkını sınırlayabilir.
Bu stratejik adımların her biri, hukuken sağlam ama sosyal olarak kırılgan zeminlerde işler. Çünkü her ne kadar hukuk “eşit pay” derse de, duygular “eşit emek” diye bağırır.
Kadınların Empatik Yaklaşımı: İlişkileri Korumak Mümkün mü?
Birçok kadının bu süreçte önceliği “mülkiyet” değil “ilişki” olur. Kadınlar, aile bağlarını korumak, uzlaşma yolları bulmak için daha fazla çaba harcarlar. Fakat bu empati çoğu zaman sömürülür; “idare et” denilerek sessizlik dayatılır.
Kadınların hukuk sisteminde daha görünür olduğu son yıllarda bile, izale-i şuyu davalarında erkeklerin karar verici konumda olduğu sık görülür. Oysa kadınların miras ve mülkiyet hakkını aktif biçimde savunmaları, aile içi eşitliği güçlendirir.
Empatik yaklaşım, duygusal zekâyı sürece dahil ederek çatışmaları azaltabilir. Örneğin bazı ailelerde kadınların öncülük ettiği “ortak miras yönetim kurulları” kurulur. Bu, miras kalan malın ortak işletme şeklinde korunmasını sağlar. Ne satılır, ne de dava açılır; aile bağı da ekonomik değeri de korunur.
Toplumsal ve Kültürel Eleştiriler: Mülkiyet mi, Aidiyet mi?
İzale-i şuyunun arkasındaki en büyük toplumsal çatışma, “malın mı önemli, insanın mı?” sorusudur. Türkiye’de miras paylaşımı sadece ekonomik değil, aynı zamanda hiyerarşik bir süreçtir. Erkek çocukların “baba ocağında kalma hakkı”, kadınların ise “payını alıp gitme” beklentisi, ataerkil düzenin bir sonucudur.
Bu yapının içinde, izale-i şuyu davası sadece bir mülkiyet sorunu değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansımasıdır. Kadınların duygusal bağları, erkeklerin stratejik çıkarlarıyla çatıştığında, mahkemeler “eşitlik” adı altında duygusal adaleti göz ardı edebilir.
Ekonomist Daron Acemoğlu’nun kurumsal eşitsizlik üzerine vurguladığı gibi, adil olmayan kurumlar bireysel ilişkileri de yozlaştırır. Bu nedenle çözüm sadece hukuki değil, kültürel dönüşümde yatar.
Çözüm Önerileri: Dava Açmadan Önceki Son Durak
- Aile Arabuluculuğu: Hukuk sisteminde zorunlu olmasa da, aile arabuluculuğu dava öncesinde büyük fayda sağlar. Taraflar, profesyonel bir arabulucu eşliğinde hem duygusal hem maddi dengeleri gözeterek çözüm bulabilir.
- Toplumsal Bilinç: Ortaklık kültürü üzerine eğitim ve farkındalık programları, bireylerin sadece “hak” değil, “sorumluluk” bilincini geliştirmesine yardımcı olur.
- Kültürel Yeniden Çerçeveleme: Mirası sadece “pay” değil, “emanet” olarak görmek, özellikle kırsal topluluklarda çatışmayı azaltabilir.
- Sosyal Psikolojik Destek: Miras kavgası, ekonomik olduğu kadar psikolojik bir süreçtir. Aile danışmanlığı, tarafların birbirini anlamasına katkı sunar.
Eleştirel Değerlendirme: Güçlü ve Zayıf Yanlar
İzale-i şuyu sisteminin güçlü yanı, mülkiyet üzerindeki belirsizliği çözmesidir. Ancak zayıf yanı, bunu yaparken ilişkisel adaleti yok saymasıdır. Mülkiyet hakkı korunurken, duygusal haklar görmezden gelinir.
Hukuk, adil olabilir ama her zaman hakkaniyetli değildir. Çünkü hakkaniyet, insanın insana davranışında saklıdır. İzale-i şuyuyu engellemek isteyenlerin önce şunu sorması gerekir: “Biz bir taşınmazı mı paylaşıyoruz, yoksa geçmişi mi bölüyoruz?”
Tartışma Soruları
- Sizce izale-i şuyu davası bireylerin hakkını mı, yoksa sistemin düzenini mi korur?
- Kadınların empatik yaklaşımı, uzun vadede daha sürdürülebilir çözümler yaratabilir mi?
- Erkeklerin stratejik tutumu adaleti mi, yoksa çıkarı mı temsil eder?
- Ortak mülkiyet kültürü, modern bireycilikle nasıl uzlaştırılabilir?
Kaynaklar:
- Türk Medeni Kanunu, md. 698-703
- Acemoğlu, D., & Robinson, J. (2012). Why Nations Fail.
- Yılmaz, E. (2019). “Aile Mirasında Paylaşım Kültürü ve Hukuki Süreçler.” İstanbul Hukuk Dergisi
- Kişisel gözlemler ve forum kullanıcı deneyimlerinden derlemeler.
Bir aile mirasının ardından yaşadığımız bölünmeler, beni yıllarca düşündürmüştü. Evlerin duvarları değil, insanların arasında kurulan bağlar yıkılmıştı. “İzale-i şuyu” davası — yani ortaklığın giderilmesi — bizim için sadece bir hukuki süreç değil, bir aile içi kopuşun adıydı. Kardeşimin “hakkımı istiyorum” deyişiyle başlayan dava, bir anda duygusal bir savaşa dönüştü. O zaman anladım ki bu mesele, sadece taşınmazların paylaşımı değil; toplumsal, ekonomik ve hatta psikolojik ilişkilerin iç içe geçtiği karmaşık bir yapıydı.
İzale-i Şuyu Nedir ve Neden Bu Kadar Tartışmalı?
İzale-i şuyu, Medeni Kanun’un 698 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bir haktır. Ortak mülkiyetin (örneğin miras kalan bir arsa, ev veya tarla) paydaşlar arasında anlaşma yoluyla bölünememesi halinde, mahkeme kararıyla satış veya taksim yoluyla sona erdirilmesini sağlar. Ancak işin teorisiyle pratiği arasındaki fark, toplumsal ilişkilerin gölgesinde büyür.
Birçok hukukçu, izale-i şuyunun mülkiyet hakkını koruduğunu savunur. Ancak sosyolojik açıdan bakıldığında, bu dava biçimi genellikle yoksul veya orta sınıf ailelerde büyük çatışmalara neden olur. Aile içi miras paylaşımı çoğu zaman ekonomik değil, duygusal bir denge meselesidir. Özellikle Türkiye gibi toplumsal dayanışma kültürünün güçlü olduğu ülkelerde “ev”, sadece bir taşınmaz değil; aidiyet, emek ve hatıradır.
Peki, böylesine duygusal bir zeminde gelişen bir süreci “nasıl engelleriz”?
Engellemenin Hukuki Boyutu: Stratejik ve Akılcı Yaklaşımlar
Erkeklerin bu süreçte genellikle daha stratejik ve çözüm odaklı davrandığını gözlemledim. Bu, duygusuzluk değil; daha çok “kaybetmemek” içgüdüsüyle şekillenen bir rasyonellikti. İzale-i şuyuyu engellemek isteyen bir tarafın ilk adımı, hukuki zemini sağlam kurmaktır.
1. Ortak mülkiyeti paylı mülkiyete çevirmek:
Eğer taşınmaz elbirliği mülkiyetindeyse (örneğin miras kalan mal), mirasçılar arasında pay oranlarını belirleyip tapuda paylı mülkiyet oluşturmak ilk savunmadır. Çünkü bu durumda her paydaş kendi hissesini yönetebilir.
2. Ön alım (şufa) hakkını korumak:
Paylı mülkiyette, paydaşlardan biri payını üçüncü bir kişiye satarsa, diğer paydaşlar şufa hakkını kullanarak o payı aynı koşullarda satın alabilir. Bu, dışarıdan biriyle ortaklığı engellemenin yasal aracıdır.
3. Kat mülkiyeti kurulması veya ifraz işlemi:
Taşınmaz teknik olarak bölünebiliyorsa, mahkemeye gitmeden önce ifraz (ayırma) işlemiyle her paydaşa ayrı bir kısım tahsis edilebilir. Bu, izale-i şuyu davasına gerek bırakmadan ortaklığı sonlandırır.
4. Sözleşme veya feragatname düzenlemek:
Taraflar aralarında iyi niyetli bir paylaşım protokolü veya feragat sözleşmesi yaparak, ileride dava açma hakkını sınırlayabilir.
Bu stratejik adımların her biri, hukuken sağlam ama sosyal olarak kırılgan zeminlerde işler. Çünkü her ne kadar hukuk “eşit pay” derse de, duygular “eşit emek” diye bağırır.
Kadınların Empatik Yaklaşımı: İlişkileri Korumak Mümkün mü?
Birçok kadının bu süreçte önceliği “mülkiyet” değil “ilişki” olur. Kadınlar, aile bağlarını korumak, uzlaşma yolları bulmak için daha fazla çaba harcarlar. Fakat bu empati çoğu zaman sömürülür; “idare et” denilerek sessizlik dayatılır.
Kadınların hukuk sisteminde daha görünür olduğu son yıllarda bile, izale-i şuyu davalarında erkeklerin karar verici konumda olduğu sık görülür. Oysa kadınların miras ve mülkiyet hakkını aktif biçimde savunmaları, aile içi eşitliği güçlendirir.
Empatik yaklaşım, duygusal zekâyı sürece dahil ederek çatışmaları azaltabilir. Örneğin bazı ailelerde kadınların öncülük ettiği “ortak miras yönetim kurulları” kurulur. Bu, miras kalan malın ortak işletme şeklinde korunmasını sağlar. Ne satılır, ne de dava açılır; aile bağı da ekonomik değeri de korunur.
Toplumsal ve Kültürel Eleştiriler: Mülkiyet mi, Aidiyet mi?
İzale-i şuyunun arkasındaki en büyük toplumsal çatışma, “malın mı önemli, insanın mı?” sorusudur. Türkiye’de miras paylaşımı sadece ekonomik değil, aynı zamanda hiyerarşik bir süreçtir. Erkek çocukların “baba ocağında kalma hakkı”, kadınların ise “payını alıp gitme” beklentisi, ataerkil düzenin bir sonucudur.
Bu yapının içinde, izale-i şuyu davası sadece bir mülkiyet sorunu değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansımasıdır. Kadınların duygusal bağları, erkeklerin stratejik çıkarlarıyla çatıştığında, mahkemeler “eşitlik” adı altında duygusal adaleti göz ardı edebilir.
Ekonomist Daron Acemoğlu’nun kurumsal eşitsizlik üzerine vurguladığı gibi, adil olmayan kurumlar bireysel ilişkileri de yozlaştırır. Bu nedenle çözüm sadece hukuki değil, kültürel dönüşümde yatar.
Çözüm Önerileri: Dava Açmadan Önceki Son Durak
- Aile Arabuluculuğu: Hukuk sisteminde zorunlu olmasa da, aile arabuluculuğu dava öncesinde büyük fayda sağlar. Taraflar, profesyonel bir arabulucu eşliğinde hem duygusal hem maddi dengeleri gözeterek çözüm bulabilir.
- Toplumsal Bilinç: Ortaklık kültürü üzerine eğitim ve farkındalık programları, bireylerin sadece “hak” değil, “sorumluluk” bilincini geliştirmesine yardımcı olur.
- Kültürel Yeniden Çerçeveleme: Mirası sadece “pay” değil, “emanet” olarak görmek, özellikle kırsal topluluklarda çatışmayı azaltabilir.
- Sosyal Psikolojik Destek: Miras kavgası, ekonomik olduğu kadar psikolojik bir süreçtir. Aile danışmanlığı, tarafların birbirini anlamasına katkı sunar.
Eleştirel Değerlendirme: Güçlü ve Zayıf Yanlar
İzale-i şuyu sisteminin güçlü yanı, mülkiyet üzerindeki belirsizliği çözmesidir. Ancak zayıf yanı, bunu yaparken ilişkisel adaleti yok saymasıdır. Mülkiyet hakkı korunurken, duygusal haklar görmezden gelinir.
Hukuk, adil olabilir ama her zaman hakkaniyetli değildir. Çünkü hakkaniyet, insanın insana davranışında saklıdır. İzale-i şuyuyu engellemek isteyenlerin önce şunu sorması gerekir: “Biz bir taşınmazı mı paylaşıyoruz, yoksa geçmişi mi bölüyoruz?”
Tartışma Soruları
- Sizce izale-i şuyu davası bireylerin hakkını mı, yoksa sistemin düzenini mi korur?
- Kadınların empatik yaklaşımı, uzun vadede daha sürdürülebilir çözümler yaratabilir mi?
- Erkeklerin stratejik tutumu adaleti mi, yoksa çıkarı mı temsil eder?
- Ortak mülkiyet kültürü, modern bireycilikle nasıl uzlaştırılabilir?
Kaynaklar:
- Türk Medeni Kanunu, md. 698-703
- Acemoğlu, D., & Robinson, J. (2012). Why Nations Fail.
- Yılmaz, E. (2019). “Aile Mirasında Paylaşım Kültürü ve Hukuki Süreçler.” İstanbul Hukuk Dergisi
- Kişisel gözlemler ve forum kullanıcı deneyimlerinden derlemeler.